KayiBoyu Ailesine Hoşgeldiniz.
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

KayiBoyu Ailesine Hoşgeldiniz.

'KAYI'Kanı Taşıyanlar Buraya..!
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Yakın Tarihini Bilmek

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 21
Kayıt tarihi : 11/12/08
Yaş : 32
Nerden : Bilecik

Yakın Tarihini Bilmek Empty
MesajKonu: Yakın Tarihini Bilmek   Yakın Tarihini Bilmek Icon_minitimeCuma Ara. 12, 2008 3:01 pm

10 Kasım 1938 Kemalist rejimin bittiği gün…



11 Kasım 1938 İsmet İnönü Cumhurbaşkanı, Karşı devrimin başladığı gün…



ATATÜRK ölünce Celal Bayar Hükümeti usulen istifa etti. Cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü görevi tekrar Bayar’a verdi ve İnönü, ilk icraat olarak ATATÜRK’ün yakın çalışma arkadaşları olan Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya kurulan yeni hükümette görev verdirtmedi. 1938 sonrası Kemalist politikayı terk etme sürecinin başlangıcıdır.



ATATÜRK, oluşturduğu düşünce sistemini ve gerçekleştirdiği eylemleri son derece yetersiz ve dar bir kadro ile başarmıştır. Kurtuluş savaşında etkili görevlerde bulunmuş olan Kazım Karabekir, Rafet Bele, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay gibi paşalar Cumhuriyet atılımlarını anlayabilecek düzeyde değildiler.


Bunların 17 Kasım 1924 tarihinde kurdukları “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası” programında şunlar yer alıyordu; “..Parti limanlara giriş ve çıkışta alınan gereksiz gümrük vergilerinin derhal kaldırılmasını savunur.. İç ve dış transit ticaretinin gelişmesini önleyen tüm kısıtlama ve engeller kaldırılacaktır.


Ulusal sanayinin korunması için getirilen kısıtlamalar kaldırılacak, ithalattan alınan gümrük vergileri azaltılacaktır. Ekonomiyi yeniden inşa etmenin zorunluluğu karşısında yabancı sermayenin güvenini kazanmaya çalışılacaktır.

Her türlü tekelin, bu arada devlet tekellerinin de çoğalmasına karşı çıkılacaktır. Merkezi yönetim biçimi yerine yerel yönetimler gerçekleştirilecektir. Ülkede liberalizm uygulanacak, devlet küçülecektir. Halkın dini inançlarına saygı gösterilecektir…


Nasıl… okuduklarınız gerçekten inanılmaz değil mi.?


SANKİ GÜNÜMÜZ “IMF” PROGRAMLARINDAN KOPYA ÇEKİLMİŞ GİBİ…


İsmet İnönü verilen görevi başarı ile yerine getiren iyi bir uygulamacıdır, ama çağın gerçeklerini yeterince kavrayamamıştır. TÜRK devrimine tek başına önderlik edebilecek sosyal, ekonomik, tarihsel kültüre ve antiemperyalist bilince sahip değildir.


Rauf Orbay 1924 yılında Mecliste yaptığı konuşmada “Devrimler bitmiştir. Devrim sözü sermayeyi ürkütüyor” demiştir. 1924’te Başbakan, 1930’da serbest fırkanın başkanı olan Fehti Okyar’da benzer düşüncede bir kişidir.


ATATÜRKÇÜLÜKTEN dönüş sürecinin yaygın bir kanı olarak 1950’de başladığı zannedilir. Ancak İsmet İnönü’nün 1938-1950 yılları arasında “Milli Şef” olarak geniş iktidar yetkileri ile sürdürdüğü yönetim asıl ödünlerin verildiği ve ATATÜRKÇÜ politikaların terk edildiği dönem olmuştur.


Emperyalizme yanaşma, İngiltere ve Fransa ile üçlü ittifak…


ATATÜRK’ün ölümünden yalnızca 6 ay sonra TÜRKİYE, 12 Mayıs 1939’da İngiltere, 23 Haziran 1939’da da Fransa ile iki ayrı deklarasyona imza attı. Deklarasyona göre taraflar “Akdeniz bölgesinde savaşa yol açabilecek bir saldırı halinde, etkin bir biçimde işbirliği yapmayı” kabul ettiler.

TÜRK Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu İngiltere Büyükelçisine antlaşmalarla ilgili olarak “TÜRKİYE’nin bütün nüfuzunu Batı ülkeleri hizmetine verdiğini” söylemişti.!! Üçlü İttifak antlaşması İngiltere ve Fransa ile imzalanan deklarasyonlar 19 Ekim 1939 tarihinde


“Üçlü İttifak Antlaşması” haline getirildi. Antlaşmanın yapıldığı tarihte II. Dünya Savaşı sürmektedir. Böylece TÜRKİYE Kemalist politikalardan ilk ödünü ATATÜRK’ün üzerinde en çok durduğu konulardan biri olan dış siyaset konusunda vermiş ve batı ile “bağımlılık ilişkisi doğuracak antlaşmalara imza koymuştur” hem de ölümünden yalnızca 6 ay sonra…


Anlaşma yapılan İngiltere daha 15 yıl önce “TÜRKİYE’yi yok etmeye kararlı olduğunu, TÜRKLERİN vahşi talancılar olduğunu ve Anadolu’dan uzaklaştırılacaklarını” söylüyor ve 1930 yılına kadar süren Kürt ayaklanmalarının hemen tümünü kışkırtıyordu.


Tevfik Rüştü Aras’ın yerine Dışişleri Bakanı olan Şükrü Saracoğlu’nun imzaladığı Üçlü İttifak Antlaşması’na ilk tepki Almanya’dan geldi ve Hitler TÜRKİYE’yi “ikinci derecede işgal edilecek ülkeler” grubuna soktu. TÜRKİYEnin tarafsızlık politikasından uzaklaşmasına Almanya’nın ardından Balkan Devletleri ve Rusya’da tepki gösterdi.


Özellikle TÜRKİYE ve Rusya artık birbirlerine karşı “öncelikli tehdit” oluşturan iki ülke haline gelmişlerdi. Gazi’nin dış politika uygulamaları her yerde sekteye uğruyordu. İttifak antlaşması ülkeyi batağa sürüklüyor… 10 Haziran 1940’da İtalya Fransa’ya savaş ilan edince, İngiltere İttifak Antlaşmasının 2.maddesi gereğince bizden İtalya’ya savaş ilan etmemizi istedi.


28 Ekim 1940’da İtalya bu kez Yunanistan’a saldırdı. İngiltere bu seferde 9 Şubat 1933’de TÜRKİYE ile Yunanistan’ın yapmış olduğu dostluk antlaşmasını ileri sürerek TÜRKİYEnin savaşa girmesini bir kez daha istedi.


TÜRKİYE Üçlü İttifakın yarattığı sıkıntılardan bunalmışken Fransa Almanya tarafından işgal edilerek savaş dışı kaldı, hükümet bu durumda tarafsız kalabileceğini ileri sürdü.

Üçlü İttifak Antlaşmasından kurtulmak istiyordu, ancak İngiltere bu isteği görüşmedi bile… Almanya’nın savaştaki başarıları üzerine TÜRKİYE 18 Haziran 1941’de TÜRK-Alman Saldırmazlık Paktı’nı imzaladı.


Böylece TÜRKİYE birbirleri ile savaşan İngiltere ve Almanya’nın dostu olarak dünya siyaset sahnesinde komik duruma düşmüştü.! TÜRK-Alman saldırmazlık antlaşmasından dört gün sonra Almanya Sovyetler Birliğine saldırdı ve düşman-dost ilişkileri daha da karıştı.


Şimdi İngiltere ve Sovyetler Birliği dost olmuş, Almanya ile saldırmazlık paktı olan TÜRKİYE, Sovyetlerin “güvenilmez komşusu” olmuştu..! Üçlü İttifak Antlaşması TÜRKİYE’nin ATATÜRK tarafından çizilen dış politikasının terk edilmesidir.


20 yıl önce silahlı mücadele ile yenilen ve TÜRKİYE’yi yok etme kararlılığını açıkça ortaya koyan emperyalist devletlere hiç gereği yokken bağlanma yoluna gidilmiştir.

Savaşarak kazandığı ulusal bağımsızlığını koruma ve buna bağlı olarak toplumsal kalkınmayı kendi öz gücüne dayanarak gerçekleştirme yolunu terk etmiştir. TÜRKİYE’nin sorunlarına başkalarının karışmasına izin vermiştir…


Cumhurbaşkanı olan İnönü artık Milli şef’ti ve her şeyi o belirliyordu. ATATÜRK’ün yakın çevresi gözden düşmüştü. Onların yönetimden uzaklaştırılmaları ile başlayan süreç ATATÜRK ve ATATÜRK dönemi ile araya mesafe koyma eğilimiydi.

Dini eğitim almış ve faşist eğilimler içindeki Şemsettin Günaltay İnönü Cumhurbaşkanı olunca ATATÜRK’e dolaylı hakaret içeren “İnönü devri başlıyor, fazilet devri başlıyor” demiş ve ileride başbakan yapılmıştı.

İnönü döneminin biçimsel gibi görünen ancak bilinçli olarak yapılmış uygulamalarından biri de pul ve paralardan ATATÜRK’ün resimlerinin kaldırılarak, yerine İnönü’nün bulunduğu pul ve paraların piyasaya sürülmesidir. Uygulamanın siyasi bir anlayışa dayandığı, iktidar değişimini ve bunun gücünü halka göstermeyi hedeflediği açıktır.

LAİKLİK…


İnönü döneminde laiklik konusunda verilen tehlikeli ödünler için Prof. Hikmet Bayur şunları söylüyordu; “ATATÜRK öldükten sonra biz seçim bölgemize gittik, baktım her mahallede bir kuran kursu açılmış. İnönü din düşmanlığı yapmadı,dincilik yapıyor.


Sonra İlahiyat Fakültesini açtı. Daha sonra İmam Hatip Okulları açtı, bu okullara FIKIH dersi koydurdu. Bu derse hiç lüzum yok. Çünkü fıkıh demek şeriattan doğma yani Kuran ve Peygamberin davranışlarından çıkarılan hükümlere göre yapılmış demektir.”


1939-1950 arası 11 yıllık süreç, Kemalist atılımların durduğu, geri dönüş sürecinin başladığı, TÜRKİYE’nin toplumsal düzeyi ve siyasi alt yapısı yeterli olmamasına karşın ABD’nin dayatması ile “çok partili” düzenin kabul edildiği, batıyla uzlaşma kılıfı altında emperyalizmin giderek etkisine girmekle sonuçlanan bir süreç olmuştur.


ATATÜRK ölmeden önce projeleri hazırlanmış olan Demir-Çelik, Genel Makine ve Elektrolit Bakır gibi yatırımlar programdan çıkarılmış, sanayi ile bağdaşmayan yeni kalkınma planları yapılmıştır.



TÜRKİYEMilli Şef döneminde birçok uluslararası oluşuma bu örgütleri fazla incelemeden, niyetlerini anlamadan, ülke yararına olup olmadığını yeterince araştırmadan üye olmuştur. Bunlar neler mi.?


24 Ekim 1945’de kurulan BM’ye girildi.

14 Şubat 1947’de Dünya Bankasına girildi.

11 Mart 1947’de İMF’ye katılındı.

22 Nisan 1947’de Truman Doktrini kabul edildi.
,
4 Temmuz 1948’de Marshall Yardım Planı kabul edildi.


TÜRKİYE15 Şubat 1952’de NATO’ya girdi. Herkes başvurunun DP iktidarı tarafından yapıldığını sanır, ancak Nato’ya giriş için başvuru 4 Mayıs 1950’de İnönü zamanında yapılmıştı. 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerde DP iktidara geldiği için Nato’ya giriş şerefini(!!) ise onlar yaşamıştır.


TÜRKİYE Milli şef İnönü zamanında ABD ile çeşitli konularda bir dizi ikili antlaşmalar imzaladı. Bunların içinde öyleleri vardı ki, değil bağımsız bir ülke bir sömürge bile bu antlaşmaları imzalamazdı.


ABD ile yapılan ilk ikili antlaşma 23 Şubat 1945’de ki “Karşılıklı Yardım Antlaşması”

Adı “Karşılıklı Yardım” olan bu antlaşmanın temel özelliği, ABD isteklerinin TÜRKİYE tarafından kabul edilmesi, TÜRKİYE’yi ağır yükümlülükler altına sokması ve hiçbir yükümlülük altına girmeyen ABD’nin haklarının korunmasıdır.

Antlaşmanın 2.maddesi şöyledir: “T.C. Hükümeti, sağlamakla görevli olduğu hizmetleri, kolaylıkları ya da bilgileri ABD’ne temin edecektir.”


Böyle bir maddenin bağımsız iki ülke arasında yapılan bir antlaşmada yer alması mümkün değildir. TÜRK Hükümeti ABD’ne hizmet sunmakla görevli olacak, bu görevin sınırı da belli olmayacak… Gerçekten inanılmaz…


Bu antlaşmanın birde 5.maddesi vardır ki: “TÜRKİYE parasını ödemiş olsa da ABD Başkanı gerek görürse aldığı malzemeleri geri vermeyi kabul etmiştir…”


İkinci antlaşma, 27 Şubat 1946’da yapılan bir kredi antlaşmasıdır.


Bu antlaşmanın özü dünyanın değişik yerlerinde ABD’nin elinde kalan ve ülkesine geri götürmesi pahalı olan eskimiş, bozuk savaş artığı malzemeyi satın alması koşuluyla TÜRKİYE’ye 10 milyon dolar borç verilmesidir.

Antlaşmanın II.bölüm 1.maddesi şöyledir: “ABD Dış Tasfiye Komisyonu, TÜRK Hükümetine satacağı malzemelerin fiyatlarının, envanterini ve listelerini verecektir. Satış fiyatı ilgili mümessiller tarafından görüşülecektir.

TÜRK Hükümeti tarafından malzeme bulunduğu yerden ve bulunduğu gibi alınacaktır. Alınan malzemenin mülkiyeti TÜRKİYE,ye geçmeyecektir. ABD Hükümeti alınan malzeme için herhangi bir teminat vermeyecektir. Bu ve önceki antlaşmada yer alan maddelerin ne anlama geldiğini TÜRKİYE ve İnönü 1964 Johnson Mektubu ile öğrenecektir.

27 Aralık 1949’da imzalanan “TÜRKİYE ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Antlaşma… Bu antlaşma TÜRK Milli Eğitimine yön verecek iradeye, ABD’nin önce ortak edilmesi daha sonra belirleyici olmasını sağlayacak koşulları yaratan bir antlaşmadır.


Antlaşmanın 1.maddesi; “TÜRKİYE’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu adı altında bir komisyon kurulacaktır. Bu komisyon, niteliği bu antlaşma ile belirlenen ve parası TÜRK Hükümeti tarafından finanse edilecek olan eğitim programlarının yönetimini kolaylaştıracaktır.”

Antlaşmanın en dikkat çekici 5.maddesi ise; “Komisyon dördü T.C.Vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden oluşacaktır.

ABD’nin TÜRKİYE’deki diplomatik misyon şefi komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde kararı komisyon başkanı verecektir…” İnanılması zor, ama bu antlaşmalar maalesef yapılmıştır.


ABD ile Eğitim konusunda yapılan bu antlaşma TÜRK Milli Eğitimini ABD denetimine bırakan süreci başlatmıştır. “Yeni Dünya Düzeni” politikalarının bizim için öngördüğü “dinsel eğitim” yada “eğitimin dinselleştirilmesi” bu antlaşma ile büyük bir boyut ve ivme kazandı. Eğitim birliği “dinsel eğitimde birlik’e” kaydı.


Eğitimin bu günkü hali ise sanırım herkez tarafından malumdur…



ABD ile yapılan ikili antlaşmaların tümünde ortak olan bir özellik vardır. Bu antlaşmalar planlı bir bütünsellik taşır ve birbirleri ile tamamlayıcı bağlantılar içindedir. Diplomasiden yoksun, ehil ellerde yapılmayan antlaşmalar gün gelir sizi “Yeni bir dünya kurulur, TÜRKİYE oradaki yerini alır” demek zorunda bırakır.


İttihat ve Terakki’nin batı tandanslı mantığını İsmet İnönü’nün MUSTAFA KEMAL’e 1919 yılında henüz İstanbul’da iken yazdığı şu mektupta da görebilirsiniz;.. ”Bütün memleketi parçalamadan ülkeyi bir Amerikan denetimine bırakmak, yaşayabilmek için tek uygun çare gibidir…”

Talancı, soykırımcı geçmişi ve emperyalist politikaları ile sermayenin güdümündeki “yeni dünya düzenini” içteki işbirlikçileri aracılığıyla bize dayatan ABD ile herhangi bir konuda anlaşmak, ayı ile yatağa girmek demektir.

Bunu yapanın başına ne gelir ise, geçmişteki basiretsiz politikacıların yaptıkları yüzünden ülkemiz şimdi bu sıkıntıları çekmektedir. Geçmişini bilmeyen geleceğine yön veremez.


“Muhterem milletime tavsiyem odur ki, sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki ve vicdanındaki cevher-i asliyi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an vazgeçmesin.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://kayiboyu.tr.cx
 
Yakın Tarihini Bilmek
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KayiBoyu Ailesine Hoşgeldiniz. :: Genel Tarih-
Buraya geçin: